26 Şubat 2009 Perşembe

Jiddu Krishnamurti

Zeitgeist bir ve ikiyi izlerken , aklımda en çok iz bırakan Jiddu Krishnamurti oldu. Zamanın ruhunu bana en iyi o açıkladı da diyebiliriz.Bazı alıntılara bakalım, mesela şu:


'' Discipline in schools becomes necessary when there is one teacher to a hundred boys and girls - then you jolly well have to be very strict; but such discipline will not produce an intelligent human being. And most of us are interested in mass movements, large schools with a great many boys and girls; we are not interested in CREATIVE INTELLIGENCE; therefore we put up huge schools with enourmous attendances. ''


Gerçekten onlarca ,yüzlerce kişinin karşısına tek kişiyi geçirip ve onlarca kişi yerine en çok o tek kişinin sesinin çıktığı bir eğitim anlayışına tamamen karşıyım. Bunu hepimiz deneyimledik, Türkiye gibi bir ülkede yeterince örnek bulup çıkarılabilir. Özellikle ilköğretim ve lise gibi aklımızı, hayal gücümüzü en çok çalıştırabileceğimiz bir dönemde, daha çok başkalarını gözlemledik; kendi içimize dönemedik. Ne olduğumuzu bilmeden, neyi okumak istediğimizi bilmeden koyun sürüleri gibi seçilip üniversitelere girdik. Orda durum daha farklıydı; ya da benim bölümümde daha farklıydı bilemiyorum. Edebiyat gibi bir bölümde elbette ki farklı yorum ve bakış açılarına gerek vardı. Hocalar seni dinler, ya da senin yarattığın, eleştirel düşünceyle ağzından çıkan her bir sözü önemserdi.


Sizi izleyen , daha üst kurumların, sizin otorite olarak ( öğretmen olarak değil ) karşılarında olduğunuzu empoze ettiği onca genç insanın önünde, siz de kolayca o havaya girebilirsiniz. Sesinizi kolayca yükseltebilir, dersten atmakla tehdit edebilir, hatta dersten atabilirsiniz.Bunları yapmadım diyemem; ama yapmamalıyım. Onlarla uğraşmak zor olmamalı. Bizimle uğraşmakta o kadar zor değildi aslında. Sadece sesimizi duyurmak istiyorduk, saygı duyulmak ve önemsenmek istiyorduk. Eminim onların da istedikleri şeyler farklı değil.



Ve Krishnamurti'den son bir alıntı:



'' You must understand the whole life; not just one little part of it. That's why you must read, that's why you must look at the skies, that's why YOU MUST SING AND DANCE, AND WRITE POEMS AND SUFFER AND UNDERSTAND, for all that is life. ''

24 Şubat 2009 Salı

Düşüncelerini İpe Diz

Kafamda uçuşanlar iyi hoş da,kim sıraya sokacak şimdi onları? Hayatımın en özgür, en başıboş, en sorumsuz dönemindeyim mezun olduğumdan beri. Haftada 28 saat çalışıyorum. Geriye kalan koskoca zaman dilimindeyse hiçbir şey yapmadan geçiriyorum vaktimi. Evet, itiraf ediyorum:HİÇBİR ŞEY YAPMIYORUM.Okunan kitaplar,izlenilen filmler,sevgiliye kavuşmak için çıkılan seyahatler,arkadaşlarla yenen yemekler hariç;evet hiçbir şey... Tembellik ruhumdan kaynaklanıyor diyip işin içinden çıkamıycam ne yazık ki.Tembellik denen kavramla uzakdan yakından alakam yok. Hayatımın geri kalanında herşey tıkır tıkır işlerken (derse giriş-çıkış saatleri, randevu saatleri, sabah uyanma saatleri, vb. bilumum şey hiç sekmeden olup biterken) neden kendi hayatımın diğer kısmını nerden geldiği belli olmayan bir üşengeçlik, harekete geçmezlikle harcıyorum. Üniversitede de böyleydim ben.Almancamı ilerletmek isterim, tüm gezileri takip etmek isterim, sabahları koşmak isterim, yurt dışına çıkmak isterim..Ama sadece isterim.. Araştırılan bir kaç dernek, erken kalkılan bir kaç sabahtan sonra olay bitti. Buna bir an önce bir çare bulmalıyım. En kısa zamanda Seymenlere koşuya gitmeliyim mesela..Ya da İ. 'nin peşine takılıp flemenko öğrenmeliyim. Yarım bıraktığım Almanca ya da gramer kitabını alıp '' Come ti chi ami? / Mi chiamo Gamze '' den öteye götüremediğim İtalyanca 'ya tekrardan başlamalıyım. Hatta 2. lisansı mı yapsam, napsam? Psikoloji okumalıydım ben, hep içimde kaldı. Edebiyatta iyi tabii, fazlasıyla iyi hatta. Ama ben psikoloji okumalıydım. Özellikle bu aralar ''ergen'' psikolojisine takmış durumdayım. Odak noktasında kendilerinin olduğu, başkalarına kaba ve düşüncesiz davranıp; kendilerine karşı çok alıngan ve hassas oldukları iğrenç bir dönemdeler. Onlarla zaman geçirdikçe, onları tanıdıkça yanlış eğitilen her bir çocuğun , bende ne kadar büyük bir hayal kırıklığı yarattığını anlatamam. Tenefüs arasında '' Hocam, hemen postişlerimi kuaförden alıp gelebilir miyim ? '' sorusunu soran bir kız çocuğu yetiştiren anne babanın bende yarattığı hayal kırıklığını mesela. Ya da ''Hocam siz de psikopat tipi var '' diyen başka bir öğrenci düşünün. Ahaha..Krizin eşiğindeydim. Tuttum kendimi. Ama aramız iyi onunla bu aralar.Sanırım ona değer verdiğimi, güvendiğimi bilmesi ve bunu milyon kere söylemem işe yaradı. Bende 40 yıllık hoca değilim ki, tepkilerim onların ki kadar ergenlik kokabiliyor bazen...neyse..belki D'la gelir az sonra..Konuşuruz biraz...